Şimdi Özgecan'ın katilinin annesini dinledim bir video kayıdından, diyor ki 22 sene evli kaldım ve kocam beni kemerle, kesici aletlerle dövüyordu , gidecek bir yerim yoktu ve çocuklarım bu babayla birlikte büyüdü.
Oğlum suç işleyince babasını aramış ve babası da suç üstüne suç işlemesine katkı sağlamış....
.......................
Şimdi şöyle bir soru geliyor aklıma devletimiz bir çok projeler üretiyor , örneğin geçen sene aile danışmanlığı projesi çerçevesinde birçok üniversite birçok merkezde ücretler karşılığı bir çok eğitim verdi, bu eğitimi almak için bazı kriterler vardı....ancak eğitimler özel eğitimler olduğu için eğitimi alanlar da özel danışmanlık merkezlerinde ücretli danışmanlıklarla çözüm sağlıyorlar.
Hani bu projede aile hekimleri gibi atamalar yapılacak denilmişti ,eğitim alan kişiler nerelere atandı? Kimlere destek veriyor? Bu çaresiz insanların , gidecek yeri olmadığı için bir çok zulüme katlanan bu milyonlarca insanımızın derdini kim dinliyor? Hangi çözümler üretiliyor?
Ben çevremde kadın hakları ile ilgili gönüllü bir çok grubun güzel şeylere imza attıklarını görüyorum...Ancak bu STK' lar ve derneklerde maddi gücü olmayan bir avuç insan bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.
Ölüme ölümle ceza verilmemeli , hele ki İdam cezası hiç çözüm değil ... ee ben öldürürsem beni de öldürecekler mi diyecek bu sapıklar , caniler...neye çözüm olacak ki? Ayrıca geçmiş yıllarda idam cezaları uygulandığı dönemlerde uygulamalar çözüm oluyor muydu? KİMLER İDAM EDİLİYORDU?
Çözüm önerim mi ne?
- Öncelikle toplumun analiz edilmesi belki en ufaktan başlamak gerekir , site, apartman sakinleri, muhtarlar, belediyeler, şehirler ve en minimize ettiğimizde de kendimiz...biz kendimiz böyle bir şiddet uygulandığını gördüğümüzde ihbar ediyor muyuz? Ne yapacağımızı biliyor muyuz? Muhtarlarımız sorumlu olduğu mahallenin sosyolojik yapısını ne kadar inceliyor? İnceliyor mu? kaç defa benimle iletişime geçmiş sevgili muhtarımız?Sadece oy zamanı kapılara gelen bir muhtarlık ya da sadece ikametgah kağıdı veren bu sistem devam ettiği sürece nasıl çözülür bu sorunlar?
Bizler hangi durumda ne yapmamız gerektiğini bilmediğimiz bir ortamda yaşıyoruz.
Bugün başkası , yarın biz...bizleri teğet geçmediği günlerle de karşılaşabiliriz...:(
Geçen gün kız kardeşim yolda eşini tekmeleyen bir erkek görmüş,hem de yanlarında bebek arabasında çocukları varmış polisi aramış ve polis geldiğinde yürüyerek giden ailenin arkasından yönlendirilmiş...kadın korkudan benim kocam hem döver hem sever derse o polis ne yapabilir ki...:(
Yine yakın bir zamanda başka bir arkadaşım üst kat komşusunda kavga ve şiddet seslerine kulak misafiri olmuş, ama nereye nasıl kime bildirmeli bu nasıl, kim tarafından takip edilmeli bilemedikleri ve kendilerine de şiddet uygulanması korkusuyla tabii ki müdahale bile etmekten korkmuşlar...
Şimdi size soruyorum tüm bunlar belki ölüm boyutuna gelmeden ne yapılabilir?
Şiddet görenler kendi içimizde hep varlar zaten ama ...sadece cani bir ölümle karşılaşınca siyahlar, kırmızılar giyinip yollara dökülmek değil çözüm, olmazda... bunların olmaması için bir şeyler yapılmalı.... ne mi?
Önce kendimden sorumluyum sonra;
ailemden,
apartmanımdan,
mahallemden,
semtimden,
belediyemden,
şehrimden...
ülkemden ve dünyadan...
o zaman ilk yöneticilerimizi , sevgili muhtarlarımızı hizmet ettiği insanları incelemeye ve gerekli yerlere yönlendirmeye yardımcı olmaya davet ediyorum.
İDAM çözüm değil.... ÖLÜME ÖLÜMLE değil, değişimle , yardımla, insanlıkla , destekle çözüm bulmalıyız.
Ben değişirsem dünya değişir....bunu çok okuyoruz ama değişimi hep başkasından hizmeti hep devletten bekliyoruz...
Ben bir dernek başkanıyım mahallemiz için projeler üretelim güzel şeyler yapabiliriz dediğimde sevgili muhtarım beni dinlemek yerine mahalle komiteleri var orayı takip edin diye yönlendirmişti...Evet Muhtarın birebir insanlarla değil komitelerde boy gösterdiği bu sistemde belki de komitelere katılmaktı çözüm ve artık komiteyse komite....pireye kızıp yorgan yakmak yerine kurallarına göre farkındalık yaratmalıydım belki de bu da kendime aldığım ders oldu...:)
Sevgiler hepinize hadi harekete geçmeye ben kendi apartmanımdan, sitemden başlayacağım...siz de buyrun...ne dersiniz...?
ÖLÜM yerine, ÖLÜMÜ istemek yerine fark etmek ve çözüm olmak diyorum,
SEVGİ ile, hoş kalın...
17.2.2015
Füsun Aykut
17 Şubat 2015 Salı
9 Şubat 2015 Pazartesi
Hayata vizörden bakacağım derken, gireceğim kadraj bulamadım belkide
Bir dostumla konuşuyordum,
Hayata vizörden bakacağım derken, gireceğim kadraj bulamadım belkide diyordu...
Hayata vizörden bakacağım derken, gireceğim kadraj bulamadım belkide diyordu...
Çok düşündürücü geldi bana...
Ne idi bizi hep vizörden baktıran,
Mükemmelliyetçilik belki..
Hazırcılık...
Korkular,
Kendini ifade edecek gücü bulamama,
Yalnızlık,
Beğenilmeme korkusu,
İmkansızlıklar,
Zamansızlıklar...
..
Evet hayat bir tiyatro sahnesi ..
Biz de kimi zaman kendi yazdığımız oyunda başrol alırken , kimi zaman da başkalarının yazdığı oyunlarda oyuncu,sahne amiri, dekor ve kostüm sorumlusu, ışıkçı, suflör olabiliyoruz...eğer bir enerjimiz ve yapmak istediklerimiz var ise...
Ne idi bizi hep vizörden baktıran,
Mükemmelliyetçilik belki..
Hazırcılık...
Korkular,
Kendini ifade edecek gücü bulamama,
Yalnızlık,
Beğenilmeme korkusu,
İmkansızlıklar,
Zamansızlıklar...
..
Evet hayat bir tiyatro sahnesi ..
Biz de kimi zaman kendi yazdığımız oyunda başrol alırken , kimi zaman da başkalarının yazdığı oyunlarda oyuncu,sahne amiri, dekor ve kostüm sorumlusu, ışıkçı, suflör olabiliyoruz...eğer bir enerjimiz ve yapmak istediklerimiz var ise...
Çoğu insan da izleyici değil midir?
Yaşanmışlıkları izler,
Sesleri dinler,
Işıkları izler...
Kostümleri ve düzenlemeyi beğenir, beğenmez...
Hep eleştirecektir...
Kim bilir belki de bir müzikaldir, kendisini içinde bulduğu , hayranlıkla izlediği..
Ancak işte o sahnede olma, kendini ifade etme isteği yok mu... o başka bir şey hayatın içinde olmak gibi...
Hatalarınla , başarılarınla kabul edeceksindir kendini....bazen alkışları, bazen yuhalamaları göğüsleyebileceksindir.
Oysa izleyici....kendinden kaçandır...
Olanı beğenen,
Yapılanı izleyen,
Takdir eden ya da eleştiren....
Hep bir bahane bulabilendir...
Çünkü kendisi bilir ki yapsa en iyisini yapacak, en güzelini yaşayacaktır...
Keşke yapsa ve keşke YAŞASA...
Yaşanmışlıkları izler,
Sesleri dinler,
Işıkları izler...
Kostümleri ve düzenlemeyi beğenir, beğenmez...
Hep eleştirecektir...
Kim bilir belki de bir müzikaldir, kendisini içinde bulduğu , hayranlıkla izlediği..
Ancak işte o sahnede olma, kendini ifade etme isteği yok mu... o başka bir şey hayatın içinde olmak gibi...
Hatalarınla , başarılarınla kabul edeceksindir kendini....bazen alkışları, bazen yuhalamaları göğüsleyebileceksindir.
Oysa izleyici....kendinden kaçandır...
Olanı beğenen,
Yapılanı izleyen,
Takdir eden ya da eleştiren....
Hep bir bahane bulabilendir...
Çünkü kendisi bilir ki yapsa en iyisini yapacak, en güzelini yaşayacaktır...
Keşke yapsa ve keşke YAŞASA...
Vizörden bakanlar haydi biraz da sahneye...hayat sizi bekliyor.Siz sahnede olunca o kadar çok kadrajda yer alacaksınız ki...hayat sizinle bütünleşecek enerjiniz nerede ve kiminleyse ...
Füsun Aykut
Bir Yağmur Öyküsü
Kendimle konuşuyor, ayağıma takılan yaprakları ezmekten korkarcasına, ürkek ürkek ayak basışlarımla gidiyordum sanki yalnızlığıma…
Her bir adımım daha yaklaştırıyordu beni sanki hüznüme…etraf sakin, bulutlar kapkara , hava dingin ama yorgun,aktı akacak sanki …yağmur mu? Gözyaşlarım mı? Yarış ediyorlardı dökülmeye biri üstüme biri yüzüme akacaktı , akıtacaktı benden beni…bana da her yerde gördüğüm seni…
Hava her karardığında bir kasvet sarardı şehri sanki, el ayak çekilir, havaya değişik bir koku yayılırdı, üşürdü ellerim, aynı yüreğim gibi, oysa birçok kez ıslanmıştım üstümden…birçok kez ıslanmıştı gözlerim de içimden…
Yağmur pıt pıt düşmeye başladı yerlere, o düştükçe içimden de boşalmak istiyordu yılların biriken yağmurları…yok dedim, bu sefer kaçmayacağım ne içimdeki yağmurdan, ne de dışımdakinden…
Açtım saçlarımı , sımsıkıydı yüreğim, kaskatı olmuş, büzülmüş, sıkılmış acıyordu, bırakıyorum dedim seni de özgür bırakıyorum yüreğim , ıslan gökyüzünden , ıslat gözlerini de içinden.Yağmurun her damlası okşuyordu saçlarımı, yüzümü, içimden gelen gözyaşım da okşuyordu gözlerimi…ıslanmak dedim ne nimet saklı her bir damlada….haaa küçükken duymuşluğum vardı, yağmur suyu saftı ve biriktirip saçlar yıkanırsa çabuk uzardı…. Evet kim bilir ne nimetler vardı , ne biriktirmişti o her bir damla, nerelerden buharlaşıp yoğunlaşıp kim bilir hangi yollardan gelip düşmüştü benim tepe çakrama…ya içerden akan? kim bilir ne birikimlerden süzülüp geliyordu?
Süzülüyordu saçlarımdan, yüzümden, gözlerimden….ıslandıkça yüreğim hafifliyordu, çünkü yağmur dışardan , gözyaşım içerden hem içim , hem dışım yıkanıyordu, ıslandım, ıslandım, ıslandım….ayaklarım vıcık vıcık, pantolunum her zerresi su içinde , saçlarım , üstüm başım…
Hem ıslanıyor, hem hafifliyor, hem de gülüyordum içimden….ben hiç kendimi yağmura bırakmamıştım ki , ben hiç kalbimi bu kadar rahat koymamıştım ki…
Korkmuştum hep ıslanınca çirkin görünmekten…
Korkmuştum hep ağlayınca güçsüz görünmekten…
Oysa şimdi, her noktama kadar ıslanmış bir o kadar da güzelleşmiştim.
Oysa şimdi ruhumu yıkamış, hafiflemiş, daha da güçlenmiştim….
Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm, benden başka kimseler yoktu sanki bu evrende…. Küçük bir kedi yavrusu gibi ıslak , ama koca bir aslan gibi yürekli, parlak ve cesur…
Eve yaklaşmıştım, ohhhh dedim, ıslanmak da güzel , hem dışardan hem içerden komple yıkanmıştım..
Daire kapısına yaklaşmıştım önce halimi bir selfi çekeyim dedim, çektim, ıslak bir fare gibi görüleceğimi düşünerek güldüm kendime….sonra kapı girişinde soyundum bütün ıslaklığımı…
Artık hem içim hem dışım yıkanmış her şey kapının girişinde kalmıştı…
Hafif hafif gittim duşa….sıcacık bir duş…hemen ısıtmıştı …. Ellerim ısındı en önce, yüreğim zaten ısınmıştı kendimi böyle hafif ve mutlu hissedince…
Sıcacık sımsıcaktı şimdi… sonrası sıcak bir kahve üstüne bir kitap hem de ne kitap :) ”Bir kış gecesi eğer bir yolcu”…. Şimdi yazmak vardı hikayemi içimde yok olup kaybolduğumca…
28.01.2015 Füsun Aykut
BEN AYNAYIM
Arkamda sırrım var benim.
Kimi zaman el, kimi zaman masa , kimi zaman boy olurum ben sana....
Bir bilsen bana gelmelerini.
Ah bilsen bendeki hallerini.
Kendinle ilk yüzleşmen benimle.
Güzelliğin, Çirkinliğin. ..ağlayışın ah o gülüşlerin....
Hesaplaşmaların kendinle.
Bazen öylesine bakar geçersin.
Bazen çok derinlere iner kendinle sek içersin.
Sırlarım var benim arkamda....
Eskidikçe dökülürüm aslında parça parça...
Kendini nasıl görmek istersen bir araçım ben sana.
Bir aynan mutlaka vardır gözüne iyi gelen.
Senin sırlarını sana olduğu gibi resmeden.
bazen bir market camı bazen yerdeki su birikintisi, bazen arabalarin camları , bazen kuaförün aynası....
O kadar çok yerden yansırsın ki kendine....
Oysa sana ait olan, duygularını arkasına sırlayan senin her halini sana yansıtan...değil midir ?
Değil miyim aslında ; sana can olan yoldaş olan , sırlanıp Sırdaş olan.
Bazen el aynası, bazen masa , bazen boy ..bazen büyüteç olan.
05.02.2015Füsun Aykut
Kimi zaman el, kimi zaman masa , kimi zaman boy olurum ben sana....
Bir bilsen bana gelmelerini.
Ah bilsen bendeki hallerini.
Kendinle ilk yüzleşmen benimle.
Güzelliğin, Çirkinliğin. ..ağlayışın ah o gülüşlerin....
Hesaplaşmaların kendinle.
Bazen öylesine bakar geçersin.
Bazen çok derinlere iner kendinle sek içersin.
Sırlarım var benim arkamda....
Eskidikçe dökülürüm aslında parça parça...
Kendini nasıl görmek istersen bir araçım ben sana.
Bir aynan mutlaka vardır gözüne iyi gelen.
Senin sırlarını sana olduğu gibi resmeden.
bazen bir market camı bazen yerdeki su birikintisi, bazen arabalarin camları , bazen kuaförün aynası....
O kadar çok yerden yansırsın ki kendine....
Oysa sana ait olan, duygularını arkasına sırlayan senin her halini sana yansıtan...değil midir ?
Değil miyim aslında ; sana can olan yoldaş olan , sırlanıp Sırdaş olan.
Bazen el aynası, bazen masa , bazen boy ..bazen büyüteç olan.
05.02.2015Füsun Aykut
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)