Şu soruyu sordun mu hiç kendine?
DUR!.... önce 3 deriiiiin nefes al.
"Ben en kısa vadede bu günümde hayatımda neyi değiştirirsem kendimin en iyi versiyonu olmaya bir adım daha atmış olurum"?
Yapmak isteyip de başlayamadığın işlerde bilinçaltın neye direnç gösteriyor? Unutma ki enerjiler daima en az direncin olduğu yöne kayar, o yüzden düşün, tekrar tekrar düşün, senin değişiminde sana engel olan dirençlerin neler?
Hayatında belirsizliklerin mi var kişisel vizyonun mu yok? O halde hadi bugün gel sana kişisel vizyon belirleyelim... ne dersin?
Ya da hedefin var vizyonun belli ama bir türlü amacına doğru gidemiyorsun demek ki vizyonun yeterli güce sahip değil, nasıl mı güçlendiririz? Tabii ki bilinçaltımızda her gün bizi sabote eden düşünce kalıplarımızı keşfederek, şimdi senden rica ediyorum, lütfen kendi sabotajcılarını tespit et, bir şey yapmak istiyorsun ama içinde olumsuz bir sabotajcı konuşuyor, şimdi bunlara odaklan ve o konuşmacıyı iyi dinle....bakalım ne kalıplar çıkacak...unutma ki bir değişim istiyorsan önce değiştireceğin noktayı keşfetmelisin....
Şimdi keşiflerini yapmak için kendine bir zaman planı yap ve gün içinde 1 saatini kendine ayır kendinin en büyük kaşifi kendinsin...ve o hani içindeki kötü niyetli, korkak, ve konfor alanından çıkmak istemeyen pis sabotajcıyı sadece sen duyabiliyorsun, bunu duymaya kendine izin ver, ona kanma!, duy, dinle ve derinliklerine in....keşfet , kendinin kaşifi ol...
Çok zor bir işin var bugün, haydi kolay gelsin....
30.06.2014 Füsun Aykut
29 Haziran 2014 Pazar
25 Haziran 2014 Çarşamba
Günlerin isimleri nereden geliyor?
Gün: Pazartesi (Monday)
Eski Nors Dili: Manadagr
Telaffuzu: Mana-dagr
Adandığı Tanrı: Ay
Gün: Salı (Tuesday)
Eski Nors Dili: Tysdagr
Telaffuzu: Tus-dagr
Adandığı Tanrı: adalet tanrısı tyr
Gün: Çarşamba(wednasday)
Eski Nors Dili: Oinsdagr
Telaffuzu:Othins-dagr
Adandığı Tanrı: savaş, bilgelik ve şiirin tanrısı odin
Gün: Perşembe(Thursday)
Eski Nors Dili: torsdagr
Telaffuzu: Thors-dagr
Adandığı Tanrı: korunma ve şimşek tanrısı Thor
Gün: Cuma (Friday)
Eski Nors Dili: Frjadagr
Telaffuzu: Frya-dagr
Adandığı Tanrı: aşk tanrıçası Frejya
Gün: Cumartesi (Saturday)
Eski Nors Dili: Laugardagr
Telaffuzu: Laugar-dagr
Adandığı Tanrı: hasat tanrısı Satürn
Gün: Pazar (Sunday)
Eski Nors Dili: Sunnudagr
Telaffuzu: Sunu-dagr
Adandığı Tanrı: Güneş
Kaynak:Bir Nefeste Dünya Mitolojisi (Mark Daniels)
Eski Nors Dili: Manadagr
Telaffuzu: Mana-dagr
Adandığı Tanrı: Ay
Gün: Salı (Tuesday)
Eski Nors Dili: Tysdagr
Telaffuzu: Tus-dagr
Adandığı Tanrı: adalet tanrısı tyr
Gün: Çarşamba(wednasday)
Eski Nors Dili: Oinsdagr
Telaffuzu:Othins-dagr
Adandığı Tanrı: savaş, bilgelik ve şiirin tanrısı odin
Gün: Perşembe(Thursday)
Eski Nors Dili: torsdagr
Telaffuzu: Thors-dagr
Adandığı Tanrı: korunma ve şimşek tanrısı Thor
Gün: Cuma (Friday)
Eski Nors Dili: Frjadagr
Telaffuzu: Frya-dagr
Adandığı Tanrı: aşk tanrıçası Frejya
Gün: Cumartesi (Saturday)
Eski Nors Dili: Laugardagr
Telaffuzu: Laugar-dagr
Adandığı Tanrı: hasat tanrısı Satürn
Gün: Pazar (Sunday)
Eski Nors Dili: Sunnudagr
Telaffuzu: Sunu-dagr
Adandığı Tanrı: Güneş
Kaynak:Bir Nefeste Dünya Mitolojisi (Mark Daniels)
24 Haziran 2014 Salı
Epiktetos'tan 10 Bilgelik Dersi
1-Seni eğlendiren, ihtiyaçlarını gideren, eşdeyişle sevdiğin şeyler karşısında temkinli ol. Onların ne olduğunu sorgula. En basit olanından başla işe. Bir çömleği sevdiğini idrak et. Böyle yaparsan, kırıldığında üzülmezsin. Eşini veya çocuğunu seviyorsan, kendi kendine "Fani bir varlığı seviyorum" de!
2-İnsanları üzen eşya ve hadiseler değildir, onlar hakkında sahip oldukları düşüncelerdir. Mesela ölüm bir felaket değildir. Eğer böyle olsaydı Sokrates'e göre de böyle görünürdü. Gerçek felaket, ölümün bir felaket ve şer olduğu yolundaki kanaattir. İşte bu nedenle üzüntülü, yeisli, bedbaht olduğumuz demlerde kendimizden gayrısını, yani fikir ve kanaatlerimizden başka bir şeyi itham etmemeliyiz.
3-Hasatlık beden için bir engeldir. Fakat irade zayıf olmadıkça iradeye engel olamaz. "Ben topalım." Bu bedenim için bir zayıflık ve noksanlık. Başına herhangi bir felaket geldiğinde böyle düşün. O zaman bu felaketlerin sana değil, senin haricindeki şeylere engel olduklarını anlayacaksın!
4-Herhangi bir şey konusunda "Onu kaybettim" deme! "Onu iade ettim" de! Çocuğun mu oldu? Onu geri verdin. Karın mı öldü? Onu da geri verdin Tarlanı mı elinden aldılar? İşte yine bir iade… Fakat "Onu elimden alan kötü bir adamdı" deme. Onu sana veren elin falanın ya da filanın aracılığıyla onu geri almasının ne önemi var? Onu sende bıraktığı müddetçe, sana ait değilmiş gibi istifade et ondan; tıpkı yolcuların hanlardan yararlanışı gibi…
5-Yürürken çiviye basmamaya, ayağının burkulmamasına nasıl dikkat ediyorsan, aynı şekilde varlığının en esaslı tarafının yani aklının çarpılmamasına dikkat et! Hayatının her anında bu kaideye riayet edersen daha sağlam adımlarla ilerlemiş olursun.
6-Alışkanlıklarını karşıt alışkanlıklarla boyunduruk altına al. Şehvete mi düşkünsün? Kendini ondan mahrum ederek on boyunduruk altına al. Tembel misin? İşe sarıl. Şaraba mı düşkünsün? Suyla yetinmeyi dene. Tüm kötü alışkanlıklarına böyle muamele et. Boşuna uğraşmadığını göreceksin. Kendine iyice güvenmeden kötü alışkanlıklarının yanından bile geçme. Zira tarafların gücü henüz dengelenmemiştir. Seni mağlup etmiş olan, yeniden mağlup edebilir seni.
7-Ruh, suyla dolu bir havuza benzer. Onun kanatları bu havuzu aydınlatan ışıktır. Havuzdaki su dalgalandıkça ışığın da dalgalandığı sanılır. Halbuki ışık olduğu gibi durmaktadır. Bu, insan için de böyledir. İnsan endişeli ve perişan olduğunda faziletler endişeli ve perişan olmaz. Onun özündeki kuvvetler harekete geçmiştir. Bu kuvvetler dinginliğe erdiğinde her şey dinginleşecektir.
8-Hain ve hayırsız bir insana istenileni yapmadığını, istenilmeyeni yaptığını ispat edersen onu doğru yola getirmiş olursun. Fakat bunu ispatlayamazsan ondan şikayet etme, kendinden şikayet et.
9-Yalnızken kupkuru bir çölde kaldığını söylersin. Büyük, kibar çevrelerde ise hırsızların, haydutların, üçkağıtçıların ortasında kaldığını söylersin. Akrabandan, karından, çocuklarından, dost ve komşularından şikayet edersin. Eğer akıllı biri olsaydın, yalnız kaldığında dinlenmekte olduğunu, rahat yaşadığını, kendi başına bulunmaktan zevk aldığını ve ilahlara özgü davrandığını söylerdin. Kalabalık içindeyken de sıkılacağına ve buna boş bir şamata diyeceğine bayram, şenlik, eğlence, derdin ve böylece her daim muştu olurdun.
10-Her şeyin iki kulbu vardır. Bunlardan biri o şeyi taşımaya elverişli bir kulptur diğeri elverişsiz. Öyleyse kardeşin sana bir kötülük ederse, onu sana kötülük yaptığı kulptan tutma. Zira bu onu taşımaya elverişli bir kulp değildir. Öbür kulptan, yani kardeşlik kulbundan tut. Bu suretle, onu tahammül edebileceğin, sağlam tarafından tutmuş olursun.
2-İnsanları üzen eşya ve hadiseler değildir, onlar hakkında sahip oldukları düşüncelerdir. Mesela ölüm bir felaket değildir. Eğer böyle olsaydı Sokrates'e göre de böyle görünürdü. Gerçek felaket, ölümün bir felaket ve şer olduğu yolundaki kanaattir. İşte bu nedenle üzüntülü, yeisli, bedbaht olduğumuz demlerde kendimizden gayrısını, yani fikir ve kanaatlerimizden başka bir şeyi itham etmemeliyiz.
3-Hasatlık beden için bir engeldir. Fakat irade zayıf olmadıkça iradeye engel olamaz. "Ben topalım." Bu bedenim için bir zayıflık ve noksanlık. Başına herhangi bir felaket geldiğinde böyle düşün. O zaman bu felaketlerin sana değil, senin haricindeki şeylere engel olduklarını anlayacaksın!
4-Herhangi bir şey konusunda "Onu kaybettim" deme! "Onu iade ettim" de! Çocuğun mu oldu? Onu geri verdin. Karın mı öldü? Onu da geri verdin Tarlanı mı elinden aldılar? İşte yine bir iade… Fakat "Onu elimden alan kötü bir adamdı" deme. Onu sana veren elin falanın ya da filanın aracılığıyla onu geri almasının ne önemi var? Onu sende bıraktığı müddetçe, sana ait değilmiş gibi istifade et ondan; tıpkı yolcuların hanlardan yararlanışı gibi…
5-Yürürken çiviye basmamaya, ayağının burkulmamasına nasıl dikkat ediyorsan, aynı şekilde varlığının en esaslı tarafının yani aklının çarpılmamasına dikkat et! Hayatının her anında bu kaideye riayet edersen daha sağlam adımlarla ilerlemiş olursun.
6-Alışkanlıklarını karşıt alışkanlıklarla boyunduruk altına al. Şehvete mi düşkünsün? Kendini ondan mahrum ederek on boyunduruk altına al. Tembel misin? İşe sarıl. Şaraba mı düşkünsün? Suyla yetinmeyi dene. Tüm kötü alışkanlıklarına böyle muamele et. Boşuna uğraşmadığını göreceksin. Kendine iyice güvenmeden kötü alışkanlıklarının yanından bile geçme. Zira tarafların gücü henüz dengelenmemiştir. Seni mağlup etmiş olan, yeniden mağlup edebilir seni.
7-Ruh, suyla dolu bir havuza benzer. Onun kanatları bu havuzu aydınlatan ışıktır. Havuzdaki su dalgalandıkça ışığın da dalgalandığı sanılır. Halbuki ışık olduğu gibi durmaktadır. Bu, insan için de böyledir. İnsan endişeli ve perişan olduğunda faziletler endişeli ve perişan olmaz. Onun özündeki kuvvetler harekete geçmiştir. Bu kuvvetler dinginliğe erdiğinde her şey dinginleşecektir.
8-Hain ve hayırsız bir insana istenileni yapmadığını, istenilmeyeni yaptığını ispat edersen onu doğru yola getirmiş olursun. Fakat bunu ispatlayamazsan ondan şikayet etme, kendinden şikayet et.
9-Yalnızken kupkuru bir çölde kaldığını söylersin. Büyük, kibar çevrelerde ise hırsızların, haydutların, üçkağıtçıların ortasında kaldığını söylersin. Akrabandan, karından, çocuklarından, dost ve komşularından şikayet edersin. Eğer akıllı biri olsaydın, yalnız kaldığında dinlenmekte olduğunu, rahat yaşadığını, kendi başına bulunmaktan zevk aldığını ve ilahlara özgü davrandığını söylerdin. Kalabalık içindeyken de sıkılacağına ve buna boş bir şamata diyeceğine bayram, şenlik, eğlence, derdin ve böylece her daim muştu olurdun.
10-Her şeyin iki kulbu vardır. Bunlardan biri o şeyi taşımaya elverişli bir kulptur diğeri elverişsiz. Öyleyse kardeşin sana bir kötülük ederse, onu sana kötülük yaptığı kulptan tutma. Zira bu onu taşımaya elverişli bir kulp değildir. Öbür kulptan, yani kardeşlik kulbundan tut. Bu suretle, onu tahammül edebileceğin, sağlam tarafından tutmuş olursun.
13 Haziran 2014 Cuma
Şimdiki zaman sadakat ister...
Şimdiki zamana sadık kalabiliyor musun?
Henüz olmayanlar olmadı, öyleyse kaygıların neden? Gelecekle neden uğraşıyorsun? Önüne ne çıkacağını biliyor musun? Çıkacak olan problemlere kötü durumlara karşı çözümlerin de çıkabileceğini, olayların üstesinden gelebilmek için bir çok fırsatın da beraberinde geleceğini düşünmeyi seçmeye ne dersin? Hem ne demişler "Allah dağına göre kar verirmiş" , altından kalkamayacağın bir olay yok zaten sen hazırsan herşey de senin için hazır değil mi? Sadece yönetmeyi bilmek yetmez mi?
Şimdiki zamana sadık kalabiliyorsan, an ne gerektiriyorsa onu yaşıyorsun demektir.Ağlaman mı gerekiyor ağla gülmen mi gerekiyor e gül o zaman ...
Geçen geçmiştir çok üzerinde durma, sırtındaki küfeleri boşalt artık, geçmişi geleceğe taşıma...yarım kalan kayıtlar mı var? Onları düşün, yaşa ve kapat defterleri, affet affetmen gerekenleri, yaşanması gerekiyordu sana öğretecekleri vardı, öğretti ve gitti, bitti...
Maske kullanma, bedeli ne olursa olsun dürüst kal, ne söylemen gerekiyorsa söyle, ne yapman gerekiyorsa yap, öfkeni biriktirme, duygularını bastırma...her şeye olduğu gibi duygularına da sadık kal onları doya doya yaşa..
Erkekler ağlamaz diye bir söz var ama erkekler ağlamayacak olsalardı doğaları gereği gözyaşı bezleri olmadan yaratılırdı...
Ağlamak güzeldir ve ruhu yıkar , gözleri yıkar ,duyguları yıkar, sakinleştirir, içini dışına akıtır...
Ağlamayı bilen gülmeyi de bilir ve hatta daha iyi bilir...
Sadık kal , duygularına, iç sesine, önce kendine sadık kal maskesiz ol..Dans et ama dansçı olma çünkü dansçı olayı yönetir ve bütün olmaz.Sadece dans et ve bırak dans seni istediği yere götürsün.
13.06.2014 Füsun Aykut
https://www.youtube.com/watch?v=vauo4o-ExoY
Henüz olmayanlar olmadı, öyleyse kaygıların neden? Gelecekle neden uğraşıyorsun? Önüne ne çıkacağını biliyor musun? Çıkacak olan problemlere kötü durumlara karşı çözümlerin de çıkabileceğini, olayların üstesinden gelebilmek için bir çok fırsatın da beraberinde geleceğini düşünmeyi seçmeye ne dersin? Hem ne demişler "Allah dağına göre kar verirmiş" , altından kalkamayacağın bir olay yok zaten sen hazırsan herşey de senin için hazır değil mi? Sadece yönetmeyi bilmek yetmez mi?
Şimdiki zamana sadık kalabiliyorsan, an ne gerektiriyorsa onu yaşıyorsun demektir.Ağlaman mı gerekiyor ağla gülmen mi gerekiyor e gül o zaman ...
Geçen geçmiştir çok üzerinde durma, sırtındaki küfeleri boşalt artık, geçmişi geleceğe taşıma...yarım kalan kayıtlar mı var? Onları düşün, yaşa ve kapat defterleri, affet affetmen gerekenleri, yaşanması gerekiyordu sana öğretecekleri vardı, öğretti ve gitti, bitti...
Maske kullanma, bedeli ne olursa olsun dürüst kal, ne söylemen gerekiyorsa söyle, ne yapman gerekiyorsa yap, öfkeni biriktirme, duygularını bastırma...her şeye olduğu gibi duygularına da sadık kal onları doya doya yaşa..
Erkekler ağlamaz diye bir söz var ama erkekler ağlamayacak olsalardı doğaları gereği gözyaşı bezleri olmadan yaratılırdı...
Ağlamak güzeldir ve ruhu yıkar , gözleri yıkar ,duyguları yıkar, sakinleştirir, içini dışına akıtır...
Ağlamayı bilen gülmeyi de bilir ve hatta daha iyi bilir...
Sadık kal , duygularına, iç sesine, önce kendine sadık kal maskesiz ol..Dans et ama dansçı olma çünkü dansçı olayı yönetir ve bütün olmaz.Sadece dans et ve bırak dans seni istediği yere götürsün.
13.06.2014 Füsun Aykut
https://www.youtube.com/watch?v=vauo4o-ExoY
12 Haziran 2014 Perşembe
Beraat etmek...
Türk Dil Kurumu'na göre "aklanmak" anlamına gelmektedir.
Arapça kökenli bir sözcük olan beraat, bugün daha çok hukuk alanında kullanılıyor olup, "beraat etmek", (aklanmak), beraat ettirilmek, beraatinin istenmesi, beraatine karar verilmek - vermek, vb. şekillerde ele alındığı sıkça görülmektedir.
Bu güzel gecede Allah'dan beraat istemeden önce kendi kendimi gönlümde beraat ettirebiliyor muyum acaba?
46 yıldır şu dünyada nefes alıyorum ve aldığım ve verdiğim nefeslerle de bütünle bir oluyorum hani süreç yönetimlerinde vardır ya bir sürecin çıktısı diğerine girdi olmalı diye... işte benim aldığım nefes senin süreç çıktınken benim verdiğim nefes de benim andaki soluduğum içimden, bedenimden ruhumdan geçirdiğim senden aldıklarımla yoğurup benden kattıklarımla değer katıp çıktı olarak sunduğum bu nefes, söylediğim her bir söz,çıkardığım her bir ses, yaptığım her bir hareket bu evrende bir yerlere dokunup sonsuzluğa yol alırken...kimlere dokunuyor kimlerin imbiğinden tekrar geçiyor, kimlere fayda/ zarar oluyor...
Düşünüyorum da beraat etmeyi istemek sabahlara kadar sadece bir gece dua etmek ve beraat etmek, sen seni kendi kendine beraat ettiremedikten sonra mümkün olur mu? Önce kendinle hesaplaşmış, yaptıklarının yaşadıklarının farkındalıklarını anlamış, derslerini almış, kendinin en iyi versiyonu olmuş musun? Neyin beraatini istiyorsun? Bir düşün bakalım...
Ben de tüm hayatım boyunca yaptığım seçimlerden dolayı yaşadığım üzüntülerim için önce kendimden af diliyorum, üzdüğüm ve yorduğum hayatıma dokunan herkesten af diliyorum, bana verdiği gücü ve imkanları, potansiyelimi tam olarak kullanamadığım için yaradanımdan af diliyorum.
Geçmişimi affediyor gelecek için de kendimin en iyi versiyonu olabileceğim kendimin ve bütünün hayrına güzel günler ve iyi bir insan olmayı istiyor, yaradanımdan da beni affetmesini diliyorum.
Bu konuda peygamberimiz Hz. Muhammed'in bir hadisi vardır:
"Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin gündüzünde (kandilden sonraki gün) oruç tutunuz. Çünkü o gece güneş batınca Allah-u Teâlâ o andan fecir oluncaya kadar: 'Benden mağfiret dileyen yok mu, onu mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım. (Bir belâ ile) müptelâ olan yok mu, ona kurtuluş vereyim' buyurur." (İbn Mâce)
Ayrıca Berat gecesi, Kur'an-ı Kerim'in Levh-i Mahfûz'dan Dünya semasına toptan indirildiği gecedir. Buna "inzâl" denir. Kadir Gecesi'nde ise Peygamber'e ilk kez ve parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da "tenzîl" denir.
Beraat geceniz kutlu olsun....
12.06.2014 Füsun Aykut
9 Haziran 2014 Pazartesi
DÜŞÜNCELERİMİ İYİ DÜŞÜNMEM GEREKLİ....
Şu an özür dilemek istiyorum her şeyden ve herkesten...
"Hayat o kadar yordu ki " diye bir kalıp var... hayat mı yordu biz mi yorulduk?
Hayır hayat yormadı tabiiki bilinçaltı kalıplarımız, olaylara bakış açılarımız, yaşamak istediğimiz diye seçip ama sonuçlarına hazır olmadıklarımız...işte bunların hepsiydi aslında yorulma sebeplerimiz.
Kendimi tanıma yolculuğumda fark ediyorum ki aslında kimse beni üzmemiş, ben üzülmeyi seçmişim o şunu yaptı, bu şunu yaptı, o öyle dedi, bu böyle oldu derken hayat geçti gitti ve geçen giden yıllar sadece anılarıyla, acıları ve tatlılarıyla kaldı...
Anlıyorum ki bu yolumda seyrederken hazır olmadığım olayları da yaşamışım ve bu olaylara sanki başkalarının seçimleriymiş gibi üzülmüş, kızmış, hep bir suçlu aramışım.
Şimdi daha büyüttüm penceremi, hep kendi ayakkabılarımla yürümekten vazgeçtim...değiştiriyorum gerektiğinde; dar da gelse, geniş de gelse öğrendim artık başkalarının ayakkabılarını da giymem onların gözlüklerinden de olaylara bakmam gerektiğini .. Bazen acıtsa da dar ayakkabılar, bazen taşıyamasam da bol olanlarını.
Baktım olay farklı boyutlara gidecek üzecek yada üzüleceğim çekiliyorum burcumun timsali YENGEÇ gibi kabuğuma...daha çok üzüp, daha çok üzülmeden...ÖZÜR dileyerek.
Ben melek değilim elbetteki hatalarım var, yaşadıklarım, yaşamak istediklerim var...
Ama tesadüfe inanmıyorum artık, kendim düşüncelerimle çekiyorum her şeyi, ben ne isem ne ister ne düşünürsem bir bakıyorum ki karşımda...ve diyorum ki "DÜŞÜNCELERİMİ İYİ DÜŞÜNMEM GEREKLİ" bir daha, bir daha, bir daha...
09.06.2014 Füsun Aykut
Gönlümden....Gözüme bir şekilde değenlere...
"Hayat o kadar yordu ki " diye bir kalıp var... hayat mı yordu biz mi yorulduk?
Hayır hayat yormadı tabiiki bilinçaltı kalıplarımız, olaylara bakış açılarımız, yaşamak istediğimiz diye seçip ama sonuçlarına hazır olmadıklarımız...işte bunların hepsiydi aslında yorulma sebeplerimiz.
Kendimi tanıma yolculuğumda fark ediyorum ki aslında kimse beni üzmemiş, ben üzülmeyi seçmişim o şunu yaptı, bu şunu yaptı, o öyle dedi, bu böyle oldu derken hayat geçti gitti ve geçen giden yıllar sadece anılarıyla, acıları ve tatlılarıyla kaldı...
Anlıyorum ki bu yolumda seyrederken hazır olmadığım olayları da yaşamışım ve bu olaylara sanki başkalarının seçimleriymiş gibi üzülmüş, kızmış, hep bir suçlu aramışım.
Şimdi daha büyüttüm penceremi, hep kendi ayakkabılarımla yürümekten vazgeçtim...değiştiriyorum gerektiğinde; dar da gelse, geniş de gelse öğrendim artık başkalarının ayakkabılarını da giymem onların gözlüklerinden de olaylara bakmam gerektiğini .. Bazen acıtsa da dar ayakkabılar, bazen taşıyamasam da bol olanlarını.
Baktım olay farklı boyutlara gidecek üzecek yada üzüleceğim çekiliyorum burcumun timsali YENGEÇ gibi kabuğuma...daha çok üzüp, daha çok üzülmeden...ÖZÜR dileyerek.
Ben melek değilim elbetteki hatalarım var, yaşadıklarım, yaşamak istediklerim var...
Ama tesadüfe inanmıyorum artık, kendim düşüncelerimle çekiyorum her şeyi, ben ne isem ne ister ne düşünürsem bir bakıyorum ki karşımda...ve diyorum ki "DÜŞÜNCELERİMİ İYİ DÜŞÜNMEM GEREKLİ" bir daha, bir daha, bir daha...
09.06.2014 Füsun Aykut
Gönlümden....Gözüme bir şekilde değenlere...
1 Haziran 2014 Pazar
PAZARTESİ SENDROMU....
Sabah kalktın yataktan düşer gibi ...saatin zilini kapattın lanet olsun yine pazartesi dedin ve o sana hizmet eden seni ve değerini görmedin... ona teşekkür etmedin....yalan yanlış belki yüzünü yıkadın aynaya gözlerinin içine bile bakmadın...görmedin kendini...bir telaş hazırlandın...karmaşa, kaos başladı , belki çocukların var eşin var birileri bir yere yetişecek çocuklar okula bırakılacak yada servise yetişecek .... kahvaltı bile yapmak istemedin offfff nasıl bir dünya? Şu Pazartesileri sevmiyorum...
Hımmmmmmm!...
Salise,saniye,dakika,saat,gün,hafta,ay,yıl....nefes aldığım şu '"AN" ın yansıması değil mi? E öyleyse önce deriiiiiin bir nefes ile "AN" ınız kutlu olsun...önce bir hissedin, nefesinizi, kalbinizi, beyninizi, vücudunuzun her yerini...öyle bir nefes alın ki, oksijenin tüm hücrelerinize yayıldığını hissedin...ve teşekkür edin...nefes alabildiğinize şükredin...ellerinize, ayaklarınıza, gözlerinize...her yerinize önce size hizmet eden bu organlarınıza teşekkür edin... aklınıza teşekkür edin....bilincinize...ve kendinizin sahip olduğunuz o muhteşem güce teşekkür edin.... o kadar güzel ki, o kadar değerli ki....o kadar çok şükür ve teşekkür edecek şey var ki....
Şimdi sabah gözlerini açtığın o ana geri dön...Pazartesi günü ve sen Pazar gününü doğada geçirdin, o kadar güzel dinlendin ki, gece güzelce uykunu aldın, sevdiklerinle berabersin...yalnızmısın, o zaman tekbaşınalığın keyfindesin...akşam güzel bir film izledin kitabını okudun bir kadeh şarabını da yudumladın keyifle uyudun...
YALNIZ MISIN?
Vücudun dinlenik saatin alarmı çaldı...ve açtın gözlerini....Allahım bir güzel güne ve hayatımın geri kalanının ilk gününe yeni bir benle uyandım, şükürler olsun güzel bir gün geçirmeye niyet ediyorum diyerek başladın...önce şükrettin kalktın...vücudunu hissettin...hazırlandın...kişisel bakımlarını yaptın...aynada gözlerinin taaa içine baktın ve dedinki ..."sen çok değerlisin ve bu yaşamı doya doya yaşamayı hak ediyorsun" eee ne duruyorsun o halde haydi başla....sonra evin bütün camlarını açtın....bir hava değişimi ve enerji yenilenmesi oldu...çiçeklerin varsa onları sevdin kokladın...suladın ...5 dakika kendine ayır sakince düşünmeye ayır....kendini dinlemeye ve bugün senin için en öncelikli işin ne olduğunu düşünmeye ayır...güzel bir müzik çalsın ve güzel bir kahvaltı ile ödüllendir kendini...günün enerjisini ver kendine...veee hazırlan ve çık evden...
BİRLİKTELİĞİN Mİ VAR? YA DA EVLİ MİSİN?
Sevdiğinin koynunda açmışsın gözlerini, şükret seni seven birinin kollarında uyandığına şükret ve sev onu seni sevdiği için daha çok sev onu ve teşekkür et...
Sonra yine yukardakilerin aynısı...sen bir insansın partnerin de bir insan ve yapabildiğin her şeyini kendin yap...sevdiğine sürprizler yap...ona güzel bir müzik eşliğinde güzel bir kahvaltı hazırla....çık şu kadın erkek kimliğinden...ne istiyorsan kendin için elinden geleni yap, kendin için yap sevdiğin için yap , çocuğun için yap...bak hayat ne güzel oluyor...beklentilerini minimuma indir, sen yapabildiğini yap, herkes kendi yapabildiğini yapsın....sevgi içinde güzel bir kahvaltı ve güne başlangıç...
Tüm bunlar mı belki yarım saat belki 45 dakika... ama senin hayatına anlam katacak sayılı dakika...
bazı arkadaşlarım diyor ki ben İstanbul'da yaşıyorum ne mümkün, koşturmaktan kendime zaman kalmıyor...
Hayır efendim zaman herkese aynı davranıyor kimseye torpil geçmiyor, sen istersen sabah 5 te kalkar yarım saati kendine ayırabilirsin....bu tamamen öğrenilmiş düzensizlik.
Şimdi sorarım size dostlar, böyle güzel bir başlangıç olsa hiç Pazartesi sendromu olur mu?
Kim yarattı bu Pazartesi sendromunu...tabiki sen... ne yaptın? saatini zilini kapatıp lanet okuyup yataktan istemeyerek fırladın...oysa diğer bir seçimin var mıydı? evet vardı, sadece kendine değer vermek seçimin vardı , kendini teşekkürle ödüllendirmek ve güzeli seçme hakkın vardı...sevdiğini sevmeyi elinden geleni yapmayı seçme hakkın vardı....
Bence tüm Pazartesiler güzel, tüm başlangıçlar , tüm yeni aylar güzel... sadece sen görmeyi bil, sadece kendine değer vermeyi bil.... yukarıda hiç bir lüksten ve senin yapamayacağın kontrolün dışında bir şeyden bahsettim mi? HAYIR sadece önce kendini sev sonra teşekkür et, şükret ve sevdiklerine sevdiğini hissettir.
Hissettrmek ne demek hiç düşündün mü? HİS-ETTİR yani ona o duyguyu yaşat, sevildiği duygusunu yaşat, Önce kendini sev ve o bilsin ki, kendini seven ancak beni sever, kendine değer veren ancak bana değer verir, Çünkü bilir ki benim değer verdiğim de kendisidir...o zaman benimle olmak istememesi mümkün mü? Güne kötü başlaması mümkün mü? SEVGİ SEVGi ve SEVGİ...
HAYAT GÜZEL, PAZARTESİ'LER DAHA DA GÜZEL... anlarınız kutlu olsun ŞÜKÜRLER olsun.
Hımmmmmmm!...
Salise,saniye,dakika,saat,gün,hafta,ay,yıl....nefes aldığım şu '"AN" ın yansıması değil mi? E öyleyse önce deriiiiiin bir nefes ile "AN" ınız kutlu olsun...önce bir hissedin, nefesinizi, kalbinizi, beyninizi, vücudunuzun her yerini...öyle bir nefes alın ki, oksijenin tüm hücrelerinize yayıldığını hissedin...ve teşekkür edin...nefes alabildiğinize şükredin...ellerinize, ayaklarınıza, gözlerinize...her yerinize önce size hizmet eden bu organlarınıza teşekkür edin... aklınıza teşekkür edin....bilincinize...ve kendinizin sahip olduğunuz o muhteşem güce teşekkür edin.... o kadar güzel ki, o kadar değerli ki....o kadar çok şükür ve teşekkür edecek şey var ki....
Şimdi sabah gözlerini açtığın o ana geri dön...Pazartesi günü ve sen Pazar gününü doğada geçirdin, o kadar güzel dinlendin ki, gece güzelce uykunu aldın, sevdiklerinle berabersin...yalnızmısın, o zaman tekbaşınalığın keyfindesin...akşam güzel bir film izledin kitabını okudun bir kadeh şarabını da yudumladın keyifle uyudun...
YALNIZ MISIN?
Vücudun dinlenik saatin alarmı çaldı...ve açtın gözlerini....Allahım bir güzel güne ve hayatımın geri kalanının ilk gününe yeni bir benle uyandım, şükürler olsun güzel bir gün geçirmeye niyet ediyorum diyerek başladın...önce şükrettin kalktın...vücudunu hissettin...hazırlandın...kişisel bakımlarını yaptın...aynada gözlerinin taaa içine baktın ve dedinki ..."sen çok değerlisin ve bu yaşamı doya doya yaşamayı hak ediyorsun" eee ne duruyorsun o halde haydi başla....sonra evin bütün camlarını açtın....bir hava değişimi ve enerji yenilenmesi oldu...çiçeklerin varsa onları sevdin kokladın...suladın ...5 dakika kendine ayır sakince düşünmeye ayır....kendini dinlemeye ve bugün senin için en öncelikli işin ne olduğunu düşünmeye ayır...güzel bir müzik çalsın ve güzel bir kahvaltı ile ödüllendir kendini...günün enerjisini ver kendine...veee hazırlan ve çık evden...
BİRLİKTELİĞİN Mİ VAR? YA DA EVLİ MİSİN?
Sevdiğinin koynunda açmışsın gözlerini, şükret seni seven birinin kollarında uyandığına şükret ve sev onu seni sevdiği için daha çok sev onu ve teşekkür et...
Sonra yine yukardakilerin aynısı...sen bir insansın partnerin de bir insan ve yapabildiğin her şeyini kendin yap...sevdiğine sürprizler yap...ona güzel bir müzik eşliğinde güzel bir kahvaltı hazırla....çık şu kadın erkek kimliğinden...ne istiyorsan kendin için elinden geleni yap, kendin için yap sevdiğin için yap , çocuğun için yap...bak hayat ne güzel oluyor...beklentilerini minimuma indir, sen yapabildiğini yap, herkes kendi yapabildiğini yapsın....sevgi içinde güzel bir kahvaltı ve güne başlangıç...
Tüm bunlar mı belki yarım saat belki 45 dakika... ama senin hayatına anlam katacak sayılı dakika...
bazı arkadaşlarım diyor ki ben İstanbul'da yaşıyorum ne mümkün, koşturmaktan kendime zaman kalmıyor...
Hayır efendim zaman herkese aynı davranıyor kimseye torpil geçmiyor, sen istersen sabah 5 te kalkar yarım saati kendine ayırabilirsin....bu tamamen öğrenilmiş düzensizlik.
Şimdi sorarım size dostlar, böyle güzel bir başlangıç olsa hiç Pazartesi sendromu olur mu?
Kim yarattı bu Pazartesi sendromunu...tabiki sen... ne yaptın? saatini zilini kapatıp lanet okuyup yataktan istemeyerek fırladın...oysa diğer bir seçimin var mıydı? evet vardı, sadece kendine değer vermek seçimin vardı , kendini teşekkürle ödüllendirmek ve güzeli seçme hakkın vardı...sevdiğini sevmeyi elinden geleni yapmayı seçme hakkın vardı....
Bence tüm Pazartesiler güzel, tüm başlangıçlar , tüm yeni aylar güzel... sadece sen görmeyi bil, sadece kendine değer vermeyi bil.... yukarıda hiç bir lüksten ve senin yapamayacağın kontrolün dışında bir şeyden bahsettim mi? HAYIR sadece önce kendini sev sonra teşekkür et, şükret ve sevdiklerine sevdiğini hissettir.
Hissettrmek ne demek hiç düşündün mü? HİS-ETTİR yani ona o duyguyu yaşat, sevildiği duygusunu yaşat, Önce kendini sev ve o bilsin ki, kendini seven ancak beni sever, kendine değer veren ancak bana değer verir, Çünkü bilir ki benim değer verdiğim de kendisidir...o zaman benimle olmak istememesi mümkün mü? Güne kötü başlaması mümkün mü? SEVGİ SEVGi ve SEVGİ...
HAYAT GÜZEL, PAZARTESİ'LER DAHA DA GÜZEL... anlarınız kutlu olsun ŞÜKÜRLER olsun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)